[PDF] T Rk Sosyolojisi Yaz Lar - eBooks Review

T Rk Sosyolojisi Yaz Lar


T Rk Sosyolojisi Yaz Lar
DOWNLOAD

Download T Rk Sosyolojisi Yaz Lar PDF/ePub or read online books in Mobi eBooks. Click Download or Read Online button to get T Rk Sosyolojisi Yaz Lar book now. This website allows unlimited access to, at the time of writing, more than 1.5 million titles, including hundreds of thousands of titles in various foreign languages. If the content not found or just blank you must refresh this page



T Rk Tarihinin Sosyolojisi


T Rk Tarihinin Sosyolojisi
DOWNLOAD
Author : Orhan Türkdoğan
language : tr
Publisher:
Release Date : 1996

T Rk Tarihinin Sosyolojisi written by Orhan Türkdoğan and has been published by this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1996 with Turkey categories.




T Rk S Nemasindan Rneklerle S Nema Sosyoloj S


T Rk S Nemasindan Rneklerle S Nema Sosyoloj S
DOWNLOAD
Author : Gizem Parlayandemir
language : tr
Publisher: EĞİTİM YAYINEVİ
Release Date : 2022-04-16

T Rk S Nemasindan Rneklerle S Nema Sosyoloj S written by Gizem Parlayandemir and has been published by EĞİTİM YAYINEVİ this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2022-04-16 with Photography categories.


Sinema sosyolojisinin hem özelde sinema genelde Sosyal Bilimler ile ilgili neredeyse her şeyi kapsıyor oluşu hem de onun sayesinde dünyadaki pek çok şey hakkında düşünebiliyor olmamız ve sinema gibi sinema sosyolojisinin de dünyayı güzelleştirebileceği fikri, tıpkı sinema gibi büyüleyici…



T Rk Adam Ve Letmesi


T Rk Adam Ve Letmesi
DOWNLOAD
Author : Doç. Dr. Oğuz Aktan
language : tr
Publisher: gündoğan yayınları
Release Date : 2009-01-01

T Rk Adam Ve Letmesi written by Doç. Dr. Oğuz Aktan and has been published by gündoğan yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2009-01-01 with Adana (Turkey) categories.


Sanayi ve ticaret yasamı ve genel olarak ekonomiyle toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan tüketici kesimin ilgisi, genellikle kendisine dokunduğu yönleriyle sınırlıdır. Ya eve son alınan elektrikli aletin bastan savma yapıldığından yakınılır, ya da halen mütevazi kazancın bir bölümünden tasarruf amacıyla, en prim getirici ve para değer kaybının önüne geçici şekilde tahvil, altın, döviz vb. alımıyla sınırlıdır. Gelgelelim, ekonomiyle bu düzeyde uğraşan yalın bir birey için, Amerikan filmlerinden fırlamış istisnaî bir yuppie olmadıkça, fili tarife kalkan bir körden fazla basari şansı yoktur. Durum, karşıt uç gibi görülen sanayici, tüccar ya da sade dükkâncı cephesinden de pek farklı değildir. Genelde ülkenin hali neyse, örneğin, sanayicininki de odur, seklinde ifade edilen kaba hüküm, bir ölçüde doğrudur. Az gelişmişlikten kurtulma çabası içerisindeki imalât sektörlerinde yol almak için alt yapı, hukuksal düzenlemeler ve benzeri ön koşulların yokluğu, girişimciyi, sanayileşmiş bir Batı toplumundaki sağlıklı büyüme fırsatlarından mahrum bırakmaktadır. Ayrıca kültürel-sosyal etkenler, ise uygun eğitim görmemişlik, alaylılık, ‘kaçak güreşme’, bilen bilmeyenle dolmuş piyasada kaynakların hak edene gitmesini engelleyen ortam, bilinçli işadamlarını bile çaresizliğe sevk edecek düzeydedir. Reklam sektöründe profesyonel bir hizmet erbabı olarak çalıştığım yıllar süresince, iş dünyasının hemen her düzeyindeki yöneticilerle görüşmek, tanışmak ve çalışmak fırsatım oldu. Tanıtım için, devlet sektörü de içerisinde olmak üzere, çok sayıda isletmeyi tanımak fırsatı buldum. Bir tez çalışması hazırlamam söz konusu olduğunda da, iş yaşamındaki deneyimlerimle uzun sürede oluşan değerlendirmelerimi, sosyal bilimsel bakış ve bilgilerle birleştirme yolunu seçtim. Önümde konuyla ilgili yararlanabileceğim örneklerin sinirli olusundan, genel bakisi kaybetmeme kaygusuyla ayrıntılarda ilerlerken, kimi zaman içerisinden çıkamayacakmışım duygusuna kapıldığım oldu. Böyle durumlarda, mensucat sektörünün sanayileşmedeki öncülüğü, ülkemiz yakın geleceği ve belki kaderi açısından önemi ve güncelliği, ise daha bir sıkı sarılmaya itti. Oğuz Aktan



Anayasal Devlet


Anayasal Devlet
DOWNLOAD
Author : Prof. Dr. Mehmet Turhan
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 1996-01-01

Anayasal Devlet written by Prof. Dr. Mehmet Turhan and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1996-01-01 with categories.


Bakır Çağlar bir yazısında şöyle demekteydi: "Liberal demokratik anayasa teorisinin, kuvvetler ayrılığı formülünden Anayasanın üstünlüğü ve anayasa yargısına kadar uzanan basit bir reçetesi vardır "GREMLİN"leri, sudan, parlak ışıklardan uzak tutmak ve gece yarısından sonra da beslememek gerekir. Locke, bu gerçeği anladığı için Locke, Montesquieu bu gerçeği anladığı için Montesquieu, liberal demokrasiler de bu gerçek üzerine kurulu oldukları için liberal demokrasi olmuşlardır."(1) Anayasanın devlet iktidarını sınırlayan, özgürlükleri güvenceye alan bir belge oluşu bir siyasal tercihi yansıtır. Çünkü Anayasanın devletin statüsü olması O'nun hukuksal bir niteliğidir. Buna karşılık, anayasanın devlet iktidarını sınırlaması veya kayıtlaması, Fransız Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nin 16. maddesindeki ifadesi ile, anayasanın siyasal niteliğini ortaya koymaktadır. Buna göre, "Hakların güven altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının belirlenmediği bir toplumda anayasa yoktur." İşte bu siyasal nitelik anayasal devleti anayasalı devletten ayırır.(2) Siyasi iktidarın kurumsallaştığı hukuksal bir çerçeveye alındığı, sınırlandığı anda, anayasanın bu iki niteliği birbirinden ayrılmayan veya ayrılamayan bir bütün oluşturur. Böylece siyasal iktidarı kullananlar yetkilerini anayasadan alırlar ve kendi koymuş oldukları kurallara da bağlı olurlar. Anayasa yasaların, idarenin düzenleyici işlemlerinin yapılmasına ilişkin temel ilkeleri ve kuralları içerir. Anayasaya uygun ve anayasanın öngördüğü biçimde yapılan bu işlemler herkes için olduğu kadar bunları yapanları da bağlar. Yine yönetenler yaptıkları işlemleri aynı biçime uyarak değiştirilebilirler. Yönetenler bu kurallara karşı gelemezler ve bunları diledikleri gibi keyfi ve kişisel usûllerle değiştiremezler. Bunun aksi anayasal biçim dışında bir değiştirme olur ve bu da anayasayı tanımamak ve inkar etmek sonucunu getirir. İktidarın kurumsallaşması, yönetilenlerin de hukuka bağlı olduğu bir devlet anlayışını beraberinde getirir. Bunu biz yöneticilerin keyfi olarak veya kurallara bağlı olmadan ülkeyi yönetmeleri demek olan "polis devlet"inden ayırmak için "hukuk devleti" adını vermekteyiz. Bu nedenle anayasal devlet aynı zamanda bir hukuk devletidir de. Bu gelişme aynı zamanda da "anayasanın üstünlüğü" ilkesini ortaya çıkarmaktadır. Yani anayasa bütün hukuk kurallarının üstünde yer alır. Yasalar anayasaya aykırı olamazlar. Bunu denetlemek ise anayasa mahkemelerinin görevidir. O halde anayasal devleti gerçekleştirmede en önemli kurum anayasa mahkemelerinin görevidir. O halde anayasal devleti gerçekleştirmede en önemli kurum anayasa mahkemeleri olmaktadır. Çağımızda ilginç bir paradoks yaşanmaktadır. Bir yandan her devletin bir anayasası olması gerektiği belirtilmekte; öbür yandan ise yapılan anayasalara pek güvenilmemektedir. Bunun nedeni anayasa denen belgenin her zaman anayasal devleti gerçekleştirmede yeterli olmamasıdır. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki, İngiltere gibi şanslı bir ülke değilseniz, anayasa denen belgeye güvenmek durumundasınız. Önemli olan anayasanın anayasal devleti gerçekleştirmesidir. Yapılması gereken uğraş budur. Çağımızda ilginç bir gelişme de anayasal devleti gerçekleştirmenin artık ülke içi bir sorun olmaktan çıkmış olmasıdır. Dünyamız özellikle kitle iletişim araçlarındaki gelişmeler sonucunda iyice küçülmüştür. Bu durumda her devlet bir başka devletle ilgilenmektedir. İnsan hakları ülkelerin başka ülkelerden bağımsız olarak istedikleri gibi düzenleyebilecekleri bir alan değildir. Birleşmiş Milletler'in İnsan Hakları Evrensel Bildirisi bütün devletlerin uymak zorunda oldukları hakları göstermektedir. Diğer bir deyişle, anayasal devlet olmak dünyadaki bütün devletler için bir yükümlülüktür. 1-Bakır Çağlar, "Hukuk"la Kavranan "Demokrasi" Ya Da "Anayasal Demokrasi"- Anayasa Yargısı (Ankara: Anayasa Mahkemesi Yayını, 1993) 2-Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku (İstanbul: Beta, 1991)



Bilgi Toplumu Ve T Rkiye


Bilgi Toplumu Ve T Rkiye
DOWNLOAD
Author : Dr. Güney NAİR
language : tr
Publisher: gündoğan yayınları
Release Date : 2008-06-01

Bilgi Toplumu Ve T Rkiye written by Dr. Güney NAİR and has been published by gündoğan yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2008-06-01 with categories.


Bilginin anlamının değiştiği, bilgi teknolojilerinin tüm kurumları şu veya bu şekilde etkileyip farklılaştırdığı, iletişim teknolojilerinin akıl almaz bir hızla geliştiği, dünyanın küçük bir köy halini aldığı bu süreç insanlık ailesini nereye götürecektir? 21. yüzyılı yaşamakta olduğumuz bu noktada en temel saptama köklü bir değişimden geçtiğimizdir. Bu değişim, dünya toplumlarının geçmiş yaşantılarının aksine çok hızlı ve köklü biçimde gerçekleşmektedir. Bilim bir yandan bu değişim sürecini açıklama çabasını sürdürürken, diğer yandan da değişimin parçası olarak ürettikleriyle yeni açıklama alanları yaratmaktadır. Sosyolojik anlamda, değişimi en zor tanımlayanların değişimin içinde yaşayanlar olduğu bilinci ile önümüzdeki onlu yıllarda net sonuçlarını görmeye başlayacağımız sürecin, yine neden sonuç ilişkisi çerçevesinde kaynaklarından itibaren olası sonuçlarını yorumlamaya çalışırken, kavram kargaşasına düşmemek önemli bir sorumluluktur. 21. yüzyıla yönelik yaklaşım ve yorumlar arttıkça, insanlığın gündemine yerleşen kavramların özelliklerinde de birtakım farklılaşmalar gözlenmektedir. Sosyal bilimlerin en çok kavramlar düzeyinde bu kargaşaların içine düştüğü göz önüne alınırsa, araştırmacıların bu alanda ne kadar dikkatli olması gerektiği sonucu ortaya çıkar. Bilimsel literatür, 21. yüzyıl öncesinde yeni birtakım kavramlarla tanışmıştır. Bilgi Toplumu, Kapitalist Ötesi Toplum, Post-modernizm, Modern Ötesi, Globalleşme (Küreselleşme), Bilişim, Bilgi Teknolojisi, Bilgi Ekonomisi, Enformasyon Toplumu, Homo Technologicus (Teknolojik insan) vb. içinde bulunduğumuz yıllarla açıklanan ve tanım çabası güdülen kavramların sadece bazılarıdır. Literatürler, ortak bir uzlaşı çabasıyla kavramlar üzerinde tartışmalarını halen sürdürmektedirler. Toplumu kendisine araştırma ve inceleme alanı olarak kabul eden Toplumbilim için gerek bu kavramlar ve gerekse dünyanın içinde bulunduğu hızlı değişme sürecinin toplumlar üzerinde yarattığı etki önemli bir araştırma alanıdır.



A Da T Rk Sosyolojisi


 A Da T Rk Sosyolojisi
DOWNLOAD
Author : Orhan Türkdoğan
language : tr
Publisher:
Release Date : 1977

A Da T Rk Sosyolojisi written by Orhan Türkdoğan and has been published by this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1977 with Sociology categories.




Da Daki B Y K Korku


Da Daki B Y K Korku
DOWNLOAD
Author : Charles Ferdinand RAMUZ
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 1995-05-01

Da Daki B Y K Korku written by Charles Ferdinand RAMUZ and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1995-05-01 with categories.


Kentte doğmuş, kentte yaşamış, on yıldan fazla, Paris gibi bir kültür merkezinin havasını solumuş Charles Ferdinand Ramuz yapıtlarında kırsal kesim insanını, bu insanın doğayla ilişkisini verir. Ailesinin ait olduğu ve çocukluk yıllarının bir bölümünde tadına vardığı kırsal yaşam onun yapıtlarının özünü oluşturur demek de mümkündür. Dağdaki Büyük Korku Fransız İsviçresi'nin Valais yöresindeki köylülerin yaşamlarını dile getirir. Ramuz gerçekçi/dogacı yazarlara özgü bir tutumla Valais yöresinde aylarca kalmış, yaşanan öyküleri yöre insanının ağzından dinlemiş, bu insanların gelenek ve göreneklerini öğrenmiş, öğrendiklerini romanında yansıtmıştır.



Sosyal De Me Temel Kavramlar Kuramlar T Rk Modernle Mesi Ve Bir Ara T Rma


Sosyal De Me Temel Kavramlar Kuramlar T Rk Modernle Mesi Ve Bir Ara T Rma
DOWNLOAD
Author : Dr. Aydın Yaka
language : tr
Publisher: gündoğan yayınları
Release Date :

Sosyal De Me Temel Kavramlar Kuramlar T Rk Modernle Mesi Ve Bir Ara T Rma written by Dr. Aydın Yaka and has been published by gündoğan yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on with categories.


Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm Dolaştım mülk-i İslâmı bütün virâneler gördüm. Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli'de Felatun'u beğenmez anda çok divâneler gördüm. Huzûr-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti Ne meclisler, ne sahbâlar, ne işrethaneler gördüm. CihAn namındaki bir maktel-i âma yolum düştü Hükümet derler anda bir nice salhaneler gördüm. Ziya değmez humarı keyfine meyhane-i dehrin Bu işretgâh'ta ben çok durmadım ammâ neler gördüm. Ziya Paşa



Max Frisch In Gezileri


Max Frisch In Gezileri
DOWNLOAD
Author : Max Frisch
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 1996-09-01

Max Frisch In Gezileri written by Max Frisch and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1996-09-01 with categories.


Max Frisch, edebiyat dünyasının gezgin yazarlarından biridir. Kurmaca eserlerinin otobiyografik olduğu saptamalarını şiddetle reddederken, romanlarını, anlatılarını ve tiyatro eserlerini yazarken kendi hayatından kattığı şeylerin olaylar ya da kişiler değil, "yerler" olduğunu belirtir. Meselâ "İnsan Nedir Ki" başlığıyla Türkçeye çevirdiğim "Der Mensch erscheint im Holozän" adlı anlatısının otobiyografiyle ilişkisi konusundaki yargılara ironik cevabı şudur: "Tabii ki evet, bu anlatıdaki Herr Geiser, Max Frisch'ten pek fazla yaşlı değil, Herr Geiser, Tessin'de son buluyor, Max Frisch'in de orada küçük bir evi var, buyurun bakalım, bu da otobiyografik değilse yani! Yani özel! Ve şunu da ben itiraf edeyim: Herr Geiser'in tabiî ölümünden önce yaptığı geziyi, evet onu bilirim. Topografik anlamda diyorum. Yolun bu tasviri, keza Val Onsernone hakkında anlatılanlar gözleme dayalıdır. fiimdi bu yüzden ben Herr Geiser miyim? [...] Eleştirmenlerden bir şey isteyen bir yasa yok ki, meselâ kavram kesinliği. Gözleme dayalı, eşittir otobiyografik, eşittir özel, eşittir mahrem ya da önemsiz filan..." (Schmilz, Walter: Max Frisch. Das Spätverk, Tübingen 1985, s. 142) Max Frisch, İsviçre'li bir yazar. Ve İsviçre'nin küçük bir ülke oluşu, onu âdetâ uzaklara açılmaya, yurt dışına çıkmaya itmiştir. Kendini yetiştirmek için yolculuğa çıkma gibi bir eğitim geleneğine uymuş gibidir. Gördüğü yerler, ilgisini çeken insan manzaraları onun tam anlamıyla ufkunu genişletmiştir. Önce gazetelerde yayınladığı gezi izlenimleri, keza güncesinde dile getirdiği gezi yaşantıları daha sonra külliyatında yer almıştır. Gençlik yıllarından başlayarak ihtiyarlığına kadar nerelere gitmemiştir ki Max Frisch? Yunanistan, İspanya, Almanya, Meksika, Amerika, Rusya, Çin, Japonya, Polonya, Fransa, İtalya, İngiltere, İsrail.. Külliyatının hazırlanışında, gezi notlarını bağımsız bir kitap halinde bir araya getirmemiştir Max Frisch. Oysa çeşitli kitaplarında yer alan bu notlar bizim için bir anlamda zaman içinde de yolculuktur. 1930'lu yıllardan başlayarak 1970'li yıllara ulaşan sosyalpolitik-tarihî bir süreci, dünya panoramasını izlemek mümkün bu yazılardan. Ben Max Frisch'in söz konusu yazılarından ilk örnek olarak onun 1933 yılında kaleme aldığı, "Saraybosna'dan Mektup"unu aldım. Yazının alt başlığı, "Kadınlar Örtününce". Saraybosna'da o günlerin Türk yaşayışını bir Avrupalı gözüyle ama hafif ironik tonda anlatır. 1939 yılında Budapeşte izlenimlerini dile getirir: "Macaristan Karalamaları" başlığı altında, ve iki bölüm halinde. Yunanistan, "Korint Gezisi"nde yazarı duygulandıran, yoksul ama konuksever insanların yaşayışlarıyla ilgili manzaralar sunuyor; "Mutluluk"tur bu yazının alt başlığı. 1935'te kaleme aldığı "Küçük Bir Almanya Güncesi"nde, Nazi Almanyasının bütün atmosferini bir yazarın, görmesini bilen hassasiyetiyle nasıl yansıttığına tanık oluyoruz. Max Frisch bu yazısında bir İsviçreli için Almanya'nın önemini dile getirmekle başlar. Alman kültürüne çok şey borçlu olan, aynı dili konuşan İsviçrelinin Nazi dönemi Almanyasında geçirdiği duygu karmaşasını algılıyoruz, okuyucu olarak. İspanya'da geçirdiği bir aylık geziyi 1951 yılında anlatır Max Frisch. Uzunca bir yazıdır bu, ve "İlk İzlenim"le başlar. 1950 yılının kasımında güverteden edinilen ilk izlenimdir önce anlattığı. İspanya'nın Endülüs'ten kalma mirasıyla Avrupalı olma iddiası arasındaki karmaşık manzarasını, mimarîden başlayarak günlük yaşayışlarındaki siyah-beyaza, evet-hayıra indirgenmiş tutumlarıyla dile getirir. 1968 yılı Moskova gezisini, günce notları biçiminde anlatır. İlk gün Kızıl Meydan İzlenimleriyle, Rossiya Oteli, orada çalışan kız Sofiya gözlerimizin önüne gelir. Gorki Gemisiyle geziden sonra bir başka günce notunda Volga'dır söz konusu. Gorki Kenti, ertesi günün izlenimlerini belirler. Şehri gezerken kendisine görevlilerce verilen kalıp bilgiler bir "ders" havasındadır. "Bir Tartışma Denemesi" başlığı altında ise komünist rejimin güdümlü-gülünç halini anlatır. Moskova, 23-26 Haziran günlerine ait notlarda karşımıza çıkar. Novosibirks'i, 27-29 Haziranda gezer. Aynı ayın otuzunda not tek cümleliktir: Dostlara veda. "Meksika'dan Bir Gezi Albümü"nde Meksika izlenimleri oldukça ayrıntılı, gezi notlarının en kapsamlısı durumundadır. 1951 yılı Ekim-Kasım aylarını kapsayan bu gezi için "Orkideler ve Akbabalar" başlığını uygun gören Max Frisch, adım başı şaşırtıcı, ürkütücü insan manzaralarıyla karşılaşmaktadır. Başka bir mentalite, başka bir mantıktır karşısındaki. Meksika'nın tarihini anlatan bir kitap okumuştur yazar. Buradan edindiği bilgileri, "Fatih Hernan Cortez"in Katolik Majesteleri 5. Karl'a Kendi Haberleri"ni aktarır. Cortez'in Kızılderili kültüre ilişkin anlattıkları, Teotihuacan'ın M.S. 3.-9. yüzyıl kültürünü gözlerimizin önüne serer. Max Frisch, mimarlık mesleğinden gelme bir yazar oluşunu, gezilerinde mimarîye özellikle çekilen dikkatiyle belli eder. Mexico City'de bunun ilginç kanıtları var: "İlerici mimarînin bu kadar çok, iyi, hattâ mükemmel örneğine henüz hiçbir yerde rastlamadım." Sözleriyle başlayan izlenimlerini "Bizde çoğu zaman yalnızca planlanan kağıt üstünde hayal edilen, ama nadiren bu türlü ödünsüz uygulanan şey, burada inşa ediliyor." Diyerek sürdürüyor. Tarih ve mimarlığın yanı sıra ilginç bularak aktardığı izlenimler, Meksikalıların mentalitesine ilişkin. Acımasızlığın türlü görüntüleri, eziyet etmekten hoşlanma belirtileri, "eşek şakaları", etkileyici canlı tablolar halinde karşımıza çıkar. Amerika yaşantısını, 1953'te "Amerika Karşısında Böbürlenişimiz" ve 1954'te "Zencilerle Karşılaşma" başlıkları altında anlatır Max Frisch. Bunlardan ilki, her aydın gezginin kendini alamadığı "karşılaştırma" tutkusunun tipik örneklerini içerir. Yeni, yabancı, değişik şeylerle başka bir ülkede karşılaşınca kişi, ister istemez "bizim taraşarda durum ne?" türünden düşüncelere dalar, karşılaştırmalar yapar, eleştirici olmaya başlar, çünkü artık yurdunu, uzak açıdan değerlendirmektedir. Avrupa kültürünün Amerika uygarlığı karşısında durumunu, Avrupalıların o "tepeden bakan" haliyle, Amerikalının rahatlığını umursamazlığını âdetâ asıl problem olarak ele alıp irdeler bu yazısında. Ekonomi ve teknik üstünlüğün Amerika'da olduğunu kabul eden, ama kültür üstünlüğünün kendisinde olduğundan emin Avrupalıya yöneltilmiş eleştiriler, bir çeşit özeleştiri niteliğindedir: "Kültürel Amerika'nın alışılagelen küçümsenmesini çürütmek için çeşitli deliller sürülebilir: Sadece muazzam olmayıp aynı zamanda yararlanılan kütüphaneleri, canlılık bakımından bizimkilerle boy ölçüşebilen Amerikan müzeleri, şu anda bizimkiyle gayet tabiî karşılaştırılabilen Amerikan edebiyatı, bilimsel araştırma; yalnız New York'da görülmeyen o müzik merakı, özellikle de bizim gibileri, sırf Avrupa'dan geliyor diye Atinalı gibi karşılayan, oysa kendileri Atinalı olan Amerikan insanlarıyla kişisel karşılaşmalar." "Zencilerle Karşılaşma" başlıklı Amerika izlenimlerinde zenci mentalitesi, dansta ifadesini bulan hayat felsefesi, zenci gettosu, Hıristiyan misyonerlerin eleştirel yazar merceğinden göründüğü şekliyle yansır. Çin'e 28 Ekim - 4 Kasım 1975 tarihlerinde o zamanki Federal Almanya Cumhurbaşkanı Helmut Schmidt'in davetiyle gezi ekibine katılarak gerçekleştirdiği geziyi de kaleme alır. Bu gezinin izlenimlerine "Protokola ait zevat"tan biri olmanın duyguları da katılır. Max Frisch, edebiyatın politik, sosyal ya da bilimsel etkinliğine kuşkuyla bakan bir yazardır. Hal böyleyken devlet adamlarının gerçekleştirdiği böyle siyasal-ekonomik amaçlı bir geziye bir edebiyatçının da davet edilmesini düşündürücü bulur. Çin izlenimleri, Çinlilerin günlük yaşayışlarını yansıtan manzaralardan, Alman gazetecilerin gezi boyunca davranışları ile iç içe verilir. Metne Moa Tse Tung'un 11 Haziran 1949 günü parti kongresinin kapanış konuşmasından parçalar monte edilmiş. Çin'deki hayatı ve politikayı yalnız bir gezi notu niteliğiyle anlatmaz Max Frisch, bunun daha ilerisini düşünür ve ahlakî hattâ metafizik yanını irdeler: [...] ama sükünet, Çinlinin ilk ödevi değil; başkaları biliyor ki, hiçbir düzen, son düzen değildir ve aşkın bir politika varsa, o da Çin'de var." Gezi izlenimlerinin, bir romancının bir tiyatro yazarının kaleminden olduğu zaman okurda "edebî bir tad" uyandırdığını Max Frisch'in yazıları yeniden kanıtlıyor. Benzer tadın bunların çevirilerinde de bulunmasını dilemek düşüyor bana. Gürsel Aytaç



Anne Pleri Kim Alacak


Anne Pleri Kim Alacak
DOWNLOAD
Author : Zafer Cirhinlioğlu
language : tr
Publisher: sam yayınları / eren gündoğan
Release Date : 2005-06-01

Anne Pleri Kim Alacak written by Zafer Cirhinlioğlu and has been published by sam yayınları / eren gündoğan this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2005-06-01 with Education categories.


Bu çalışmada, hem akademik hem de akademik olmayan konular yer almaktadır. Küreselleşme ve post-modernizm gibi akademik dünyamızda çok kimse tarafından ele alınmış konulara olduğu kadar, korkularımız, yanılgılarımız gibi tamamen bireysel duyguları da dile getiren konulara da değinilmektedir. Şu nokta hemen belirtilmelidir; akademik konuların hiç birisi standart akademik metodolojinin yol göstericiliğinde ele alınmış değildir. Akademik yöntem bizlere konuları/sorunları tartışırken, çok zengin bir literatür taramasını öncelikle yapmamızı, konuyu tarihsel bakımdan ele almamızı, kendi bakış açımızı bu tartışma çerçevesinde sunmamızı salık veriyor ya da zorunlu koşuyor. Kuşku yok ki, bu aslında bilgi üretmenin en güvenilir yoludur. Araştırmacı tarihte nelerin olup bittiğini bilmeden, yeninin peşine düşemez. Yine de, hem tarihin öğrenilmesi hem de sunulması belki araştırıcı olarak değil de yazar olarak sıkıcı bir uğraş haline dönüşebilmektedir. Yazarlar, başkalarının düşündüklerini merak ettikleri kadar kendileri de bir şeyler söylemeyi şiddetle arzulayan kimselerdir. Yazar aslında, sözünü içinde tutamayandır. Bu bakımdan, hem başkalarının sözleri hem de kendi sözlerinin dengesini bulmak zorundadır. Sanırım, ben de zaman zaman can sıkıcı bir boyut kazanan akademik yazmaların ürettiği sıkıcı havadan uzaklaşmak için bu kitapta yer alan metinleri yazdım. Okuyucu, bazı akademik konuları bulabilecek ama bunlar asla akademik ölçülerde olmayacaktır. Daha çok yazarın ön plana çıktığı, deneme yanları ağır basan okuma parçaları olacaklar. Burada sözü edilen bazı konuları, zaten akademik disiplin içerisinde inceleyip yayınlamıştım. Bu tür metinlerde, kendi düşüncelerimi korkarak belki de satır aralarında, sonuç kısımlarında ima ederek, kısaca yazmıştım. Akademi, yazarlara değil araştırıcılara daha fazlaca değer veriyor. Oysa bu kitap yazara istediği kadar açılma fırsatı, hatta zaman zaman hayal kurma fırsatı bile sunabiliyor. Yazar okuyucuyu da hayal âlemine çekme denemelerinde bulunabiliyor. Akademik disiplin, sadece olgulara yönelmeyi makbul sayıyor. Bunun tam aksine bu kitap boyunca, hayalleri, düşünceleri, gözlemleri, öznelliği bulmak mümkün olabilecektir. Sosyal bilimler, olgular ile uğraşırlarken katılık sunmaktadırlar. Esnek, hayali kavrayışlara yer vermemektedirler. Buna karşın, edebiyat insanın hayal âlemini zenginleştirirken, neyi çözüp neyi çözemeyeceğimizi de bizlere gösterebiliyor. Sosyal bilimler tarihsel olarak çok yeni olmalarına karşın, edebiyat ve edebi söylem binlerce yıl öteye gidebiliyor. İnsan sorunsalı ile başlayan söz söyleme duygu ifade etme geleneği, günümüzde de henüz ölmemiştir. Ortodoks bilimlerin karşısında sapa sağlam, dimdik ayakta durmaktadır. Edebiyata olan ihtiyacımız, hayatı anlamlandırma uğraşının bizzat kendisidir. Burada sunduğum metinleri, uzun yıllar boyu yazdığım kısa notları yeniden düzenleyerek elde ettim. Okuyucunun hiç değilse bazı metinlerden edebiyat zevki alacağını umuyor ve bekliyorum. Eğer edebiyatı seven bir sosyal bilimci, edebiyat dilini yakalayabilmişse sanırım, okuyucu da sosyal bilimler ile edebiyatın kesiştiği bir noktayı algılayabilecektir. Edebiyat ile sosyal bilimleri birbirleri ile karşılaştırma ya da birbirlerine alternatif olarak sunma niyetinde değilim. Sadece iddiasız yazdığım bazı denemeleri tekrar tekrar okumalarım esnasında, cevaplarını sosyal bilimlerde bulamadığım sorulara başka türden alanlarda nasıl bir açıklama getirilebileceğini gördüğümde, düşüncelerimi okuyucularla paylaşma isteğimi daha fazla saklayamadım. Serbest metinlerin yazara getirdiği ağır yüklerin ve sorumlulukların bilincindeyim. Ancak, ülkemiz entelektüel yaşamında değişik konuların değişik üsluplarla ele alınmasının kültür hayatımızı zenginleştireceğine inanmaktayım. Bu inançtan cesaret alarak, çeşitli alanlardaki görüşlerimi sosyal bilimci kimliğimi de yitirmeden ele almaya çalıştım, bunların basılmasını arzuladım ve rıza gösterdim. Uzun zamandır eserlerimi basan, entelektüel hayatımıza kaliteli eserler kazandırmakta samimiyetine inandığım, Gündoğan Yayınlarına ve sahibi Sayın Eren Gündoğan’a teşekkürü bir borç bilirim. Asıl fedakârca çalışan bu insanların yolları açık ve şansları bol olsun. Okuyucu, bu kitapta edebiyata ilişkin bazı ipuçları bulabiliyorsa, bunu, sanırım edebiyatın, duygusallığın ötesinde, titiz ve dakik çalışmaların ürünü olduğunu gösteren ve bu yolla da edebiyatı gözümüzde saygın bir yere sokan hocam Bilge Karasu’ya borçluyum. Ayrıca, Lise’de sevdiğim ve ömür boyu ayrılmadığım felsefeye ilişkin de bazı değinmeler varsa, Felsefe’nin salt düşünmenin ötesinde bir etkinlik içerdiğini bizlere gösteren ve müthiş enerjisi ile her koşulda çalışmanın gerekliliğini söylemekle kalmayıp bilfiil gösteren diğer bir hocam, büyük düşünür, Ioanna Kuçuradi sayesindedir. Bu kitabı, öğrencisi olmaktan gurur duyduğum her iki hocama ithaf ediyorum.