[PDF] Karen Fogg Dosyas - eBooks Review

Karen Fogg Dosyas


Karen Fogg Dosyas
DOWNLOAD

Download Karen Fogg Dosyas PDF/ePub or read online books in Mobi eBooks. Click Download or Read Online button to get Karen Fogg Dosyas book now. This website allows unlimited access to, at the time of writing, more than 1.5 million titles, including hundreds of thousands of titles in various foreign languages. If the content not found or just blank you must refresh this page



Karen Fogg Dosyas


Karen Fogg Dosyas
DOWNLOAD
Author : Eren Gündoğan
language : tr
Publisher: eren gündogan
Release Date : 2002-05-01

Karen Fogg Dosyas written by Eren Gündoğan and has been published by eren gündogan this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2002-05-01 with Cooking categories.


Karen Fogg Dosyası, tarihe ışık tutmak için hazırlandı. Bu eseri hazırlarken kesinlikle kendilerini "ulusal güçler" olarak adlandıran kesimlerin vurucu kalemi olma amacı taşımamıştır. Keza, Büyükelçi Karen Fogg'u aklamak ve yaptıklarını masum göstermek de kitabın hedefi değildir. Siyasi yelpazenin farklı kesimlerinin görüşlerini en demokratik biçimde yansıtan bu eserde, nihaî karar okuyucuya bırakılmıştır. Karen Fogg olayının en olumlu tarafı, belki de, Türkiye'nin kendini yeniden keşfetmesine vesile olmasıdır. Enflasyon, işsizlik ve büyüme gibi kronik ekonomik sorunlara ilave olarak, stratejik önem, Türk kimliği ve Sevr tartışmaları, bu olayla birlikte yeniden, ama bu kez Avrupa Birliği ekseninde, Türkiye'nin gündemine gelmiştir. Karen Fogg Dosyası'nda ayrıca, dış dünyanın Türkiye'ye bakışına yer verilmiştir. Eser içerisinde yer verilen yabancı basının yorum ve değerlendirmeleri, dış dünyaya yansıyan Türkiye imajını göstermektedir... Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri incelenirken, Avrupa Birliği'nin Türkiye'den ne istediği (AB Parlamentosu'nun Kıbrıs, Ege sorunu, azınlıklar sorunu - bölücülük, sözde Ermeni soykırımı iddiaları. Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulu ve IMF politikalarının uygulanması, uluslar arası tahkim, T.C. Üniter devlet yapısı, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundaki esas unsur olan Türk insanı ve Türk kültürü ve Türkiye Cumhuriyetinin varlığı ve devamı konularında) kamuoyuna yeterince açık bir biçimde yansımamaktadır. Bu çalışma. 2002 Şubat ayı başında patlak veren e-mail skandalını bir bütün olarak irdelemeyi amaçlamaktadır. Temelleri, Ankara Anlaşması (1963) ve Katma Protokol'e (1971) dayanan Türkiye- AB ilişkileri, inişli- çıkışlı uzun bir geçiş döneminin ardından, 1999 Aralık ayında Helsinki zirvesinde Türkiye'nin aday ilan edilmesiyle birlikte nihaî sürece girmiştir. Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine doğru yol aldığı bir zaman diliminde patlak veren olay, hangi cepheden bakılırsa bakılsın, skandal kelimesinin tekmil unsurlarını içermektedir. Karen Fogg olayında birbirinden bağımsız iki skandal söz konusudur. Bunlardan ilki, uluslararası hukuk ve ikili anlaşmalara göre faaliyetlerini sürdüren ve hukuksal bakımdan diplomatik bağışıklık ve ayrıcalıklardan yararlanan bir kurumun yani Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği'nin haberleşme özgürlüğüne müdahale edilmesidir. Türk resmi makamları ile ilintisi olmamasına rağmen, olayın arkasında devletin yer aldığı söylenmiştir. Bir kısım Batı medyası ise olayı, "Türk usulü korsanlık" şeklinde yorumlamışlardır. Yetkili makamlar tarafından yapılan açıklamalarda, Türk resmi görevlilerinin olayla hiçbir bağlantısının bulunmadığı belirtilmiştir. Buna rağmen kuşkular dağılmamış, olayın göründüğünden daha komplike olduğu görüşü zımnî kabul görmüştür. ikinci olarak, açıklanan e-maillerinin içeriği. Temsilciliğin faaliyetlerinin diplomatik. teamülleri zorladığını ortaya koymuştur. İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek tarafından açıklanan e-maillerin bir bölümü kitabımız içeriğinde mevcuttur. Ulaşılabilen kaynaklardan temin edilen bu e-maillerin orijinal metinleri incelendiğinde şu gerçek ortaya çıkmaktadır: Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Temsilcisi Karen Fogg, diplomatik sınırlan dikkate almayan, yönelimler içerisine girmiştir. Bu çalışma; olayı bitaraf olarak ve bağımsız bakış açısı ile incelemeyi amaçlamaktadır. Bu eseri yazarken hiçbir şekilde kendilerini "ulusal güçler" olarak adlandıran kesimlerin vurucu kalemi olma amacı taşınmamıştır. Keza, Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği'nin başında bulunan Büyükelçi Karen Fogg'u aklamak ve e maillerin içeriğini masum göstermek de kitabın hedefi değildir. Eser; e-mail skandalı ile birlikte alevlenen tartışmalar çerçevesinde dikkatleri bir kez daha Türkiye-AB ilişkilerine çekmek ve durum tespiti yapmayı amaçlamaktadır. Bu olayın belki de tek olumlu tarafı, Türk toplumunda Avrupa Birliği tartışmalarını yeniden başlatmış olmasıdır. Nitekim bu olayın ardından gazeteler ve televizyonlarda Avrupa Birliği'nin ne olduğu ve Türkiye'nin Avrupa'ya katılımının hangi koşullarda ve ne zaman mümkün olabileceği tüm boyutları ile masaya yatırılıp tartışılmaya başlanmıştır. Tartışmaların yoğunlaşması ile birlikte, Türk siyasal hayatında ilginç birliktelikler ortaya çıkmıştı. Sosyal Demokratlar, İslamcılar, Liberaller ve Kürt kimliğini öne çıkaran akımın temsilcileri Avrupa Birliği'nin iyi bir şey olduğunu, Türkiye'nin mutlaka Avrupa içerisinde yer alması gerektiği görüşünü savunurlarken, karşı cephede yer alan milliyetçiler, muhafazakarlar, Kemalist örgütler ve Türkiye'nin stratejisine vurgu yapan emekli subaylar Avrupa Birliği'ne kuşku ile yaklaşmışlar ve hatta alenen karşı olduklarını duyurmuşlardır. Karen Fogg olayı, nihaî tahlilde Türkiye'nin kendisini sorgulamasına yol açmıştır. Enflasyon, işsizlik ve büyüme gibi kronik ekonomik sorunların yanında Türkiye'nin stratejik önemi, Türk kimliği ve Sevr tartışmaları, bu olayla birlikte yeniden, ama bu kez Avrupa Birliği ekseninde, gündeme gelmiş ve yoğun biçimde tartışılmıştır. Siyasal yelpazenin farklı kesimlerinin tüm bu konulardaki düşüncelerine bu eser içerisinde yer verilmiş, ancak empozeden kaçınılmış ve böylece nihaî karamı okuyucu tarafından verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür. Peki, e-mail skandalı dış dünyaya nasıl yansımıştır? Türkiye'nin dışarıdan daha iyi görülebildiği görüşüne tam katılmamakla birlikte, Türkiye'deki gelişmelerin dış dünyadan nasıl algılandığının bilinmesi önem taşımaktadır. Bu düşünceden hareketle, kitapta ayrıca yabancı basının özelde Karen Fogg olayı, genelde Türkiye hakkındaki değerlendirmelerine yer verilmiştir. Çalışmanın başlangıcında serbest kaynaklardan temin edilebilen bilgilerle Karen Fogg'un biyografisi ve hayatından ilginç anekdotlara yer verilmiştir. Ardından Türkiye'nin de taraf olduğu 1961 tarihli Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi incelenmiş, sözleşmenin haberleşme özgürlüğü ve diplomatik temsilci dokunulmazlığına ilişkin hükümleri ele alınmıştır. Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Temsilciliğinin hukuksal statüsünün ne olduğu, diplomatik ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanıp yararlanmadığını inceleyen bölümün ardından e-mail skandalının boyutları irdelenmiştir. Kitapta ayrıca Aydınlık dergisinde ve internette yayınlanan e-maillerin orijinal metinlerden örneklere yer verilmiştir. Karen Fogg Dosyası adıyla yayınlanması uygun görülen eserin, Türkiye-Avrupa ilişkilerine realist yaklaşımla bakanlar için yararlı olacağını düşünüyoruz.



Karen Fogg Un E Postallar


Karen Fogg Un E Postallar
DOWNLOAD
Author : Doğu Perinçek
language : tr
Publisher:
Release Date : 2002

Karen Fogg Un E Postallar written by Doğu Perinçek and has been published by this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2002 with European Union categories.


European Union; foreign relations; Turkey; politics and government; 1980-.



Dil Ve Toplum


Dil Ve Toplum
DOWNLOAD
Author : Prof. Dr. Kamile İmer
language : tr
Publisher: gündoğan yayınları
Release Date : 1990-06-01

Dil Ve Toplum written by Prof. Dr. Kamile İmer and has been published by gündoğan yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1990-06-01 with Foreign Language Study categories.


Dil ile toplum ilişkisi üzerinde 18., 19. yüzyıllardan bu yana durulmaktadır. Daha o yüzyıllarda devlet adamı, düşünür ve dilci olan W. von Humboldt (1767-1835), dilin gelişmesini toplumda olan değişmeler, kültür ve düşünce alanındaki gelişmelerle açıklamaktadır. Toplumda olan değişmeler ise tek yönde olmaz. Toplumun bütün dalları birbirine bağlıdır. Bir yönde olan değişmeler, öteki yönleri de etkiler. Bir başka deyişle “toplumun bütün dalları birbirine bağlı olarak değişir” (AKARSU, 1955:85). Cumhuriyet döneminde Türkiyede toplum yapısındaki değişmeleri eğitim düzenindeki, yazıdaki, kılık kıyafetteki daha pek çok değişikliğin izlemesi de toplum dallarının tek yönde değişmediğini kanıtlamaktadır. Son yıllarda da Türkiye’de tek bir alanda değil pek çok alanda birden olan değişiklikler dile yansımıştır. Dışa açılmak, özelleştirmek, kamu ortaklığı, toplu konut, kesin dönüş, tam üyelik, vergi iadesi, sivilleştirmek, çocuk mahkemeleri, serbest kur, piyasa ekonomisi, hayali ihracat, paralı askerlik, hazır kahve vb. daha nice söz öbekleri toplumsal yapının çeşitli dallarıyla birlikte değişmesine tanıktır. Toplumsal alandaki her şey dilde de anlatım bulduğu için onu sürekli değişken kılmaktadır. Sözün kısası, “evrende değişmeyen tek şey her şeyin değiştiğidir” kuralı toplum ve dil ilişkisinde de geçerliliğini sürdürmektedir.



Yk Se Kisi K K


 Yk Se Kisi K K
DOWNLOAD
Author : Prof. Dr. Gürsel Aytaç
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 1991-10-01

Yk Se Kisi K K written by Prof. Dr. Gürsel Aytaç and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1991-10-01 with Eddebiyat categories.


"Küçük Öykü Seçkisi" Alman, Avusturya, İsviçre, Fransız, İngiliz, Amerikan, Rus, Polonya, İspanyol, İtalyan, Macar edebiyatının yanı sıra Çin, Arap, Hind edebiyat¬larından da küçük öyküleri kapsıyor. Bu bir çeviri seçkisi olduğu için Türk yazarlarına yer verilmedi. Çeviriler, küçük öykülerin özgün dilinden yapılmıştır. Çağdaş dünya edebiyatına Amerikan yazarlarının armağan ettiği kısa, düzyazı, kurmaca bir tür bu. "Short history" Almanya kaynaklar¬da bile zaman zaman çevrilmeden kullanılan, kelime hazinesine girmiş bir terim. Küçük öyküde "kısa’lık, bir koşul, belki ilk koşul, ama tek özellik değil. Edebiyat tarihi boyunca kısa öyküler yazılmamış sayılmaz, ne var ki bu eski örneklerin yenilerle tek ortak yanı, çağunlukla yalnızca kısalık. Çağımızın "short history" adıyla Amerikan edebiyatından aldığı türde ise bazı başka tür özellikleri var: Gündelik, sıradan olayları konu almak, "giriş" ve "sonuç" bölümlerinde "muğlak"lık, çok kısa bir zaman süresini işlemek, kısacası "hayattan küçük bir kesit" sun¬mak/Birçok yönden "küçük" sıfatını pekiştiren (küçük olayları küçük bir kesit içinde sunmak?) bu öykü çeşidine "küçük öykü" demek kanımca daha doğru. Günlük hayattan bir kesit sunmak konusuna gelince: Kesit-bütün ilişkisi, sanırım 20. yüzyıl tabiat bilimlerindeki, her alana el atan bi¬limsel yaklaşımın eseri. Bir doku hakkında bilgi edinmek için nasıl küçük bir kesiti mikroskop altına almak yetiyorsa, hayatın ne olduğu, insanların mizacı v.b. içinde büyük olayları beklemek, izlemek gerek¬miyor, günlük yaşayıştan küçük bir zaman dilimi, güzel sunulmuşsa, çok şey anlatabiliyor. Küçük öykünün, özellikle 20. yüzyıl insanının yaşama tarzına uygun düştüğü, uzun metinler okuyacak kadar bol zamanı olmayan modern insan için biçilmiş kaftan anlamına geldiği konusundaki yaygın düşünceye ben katılmıyorum/Kalın romanlar, çoğu kez küçük öyküden daha kolay okunur. Kalınan yere bir işaret ve arkası yarın! Olay dokusu, figürlerin karakteri v.s. ile bir kez tanıştığımız romanın dünyası, vaktimiz oldukça, kaldığımız yerden sürdürdüğümüz okuyuşla ilişkileri anlamakta güçlük çekmeyeceğimiz bildik bir dünya olmuştur artık. Oysa küçük öykünün kısalığı aldatıcıdır, bir okuyuşta biter, ama dikkat isteyen yoğun bir okumadır bu. Küçük öykü bir düzyazı türüdür, ne var ki romandan çok şiire yafan-bir yapısı vardır: şiir gibi yoğun, billûrlaşmış ve özenlidir. Bir başka yaygın yanlış da roman yazmanın küçük öykü yazmadan daha zor olduğu, daha ustalık gerektirdiği görüşüdür. Küçük öyküde başarılı bir yazara "artık roman yazma zamanınız geldi" demek ya da"artık ondan romaillar bekleyebiliriz" gibi sonuçlara varmak, bir çocuk mütehassısını dahiliyeciden küçük görmeye benzer. Küçük öykü ve roman, ayrı türlerdir, ortak paydaları kurmaca ve düzyazı olma¬larıdır. Basan, her iki tür için de yazarının ustalığının ürünüdür. Anlatı sanatının bütün imkânlarından yararlanır küçük Öykü yazarı. Çağdaş bir tür olması, belki de anlatımda yenilikler arayışı beraberinde getirir. Her tonda Realizmin ya da her çeşit Romantizmin sanat anlayışına koşut, geniş bir anlatı yelpazesi vardır küçük öykünün. Bu düzyazı türünün geçmişine gelince: Küçük öykünün tohum¬larını, Alman edebiyatında Geç Romantizm (Spâtromantik) de, meselâ E.T.A. Hoffmann'da görür edebiyat tarihçileri: 19. yüzyılın ikinci yarısında ise Çehov'la türün ilk ürünleri Rus edebiyatında çıkar karşımıza. Ve "Short history"nin babası olarak bilinen Amerikalı yazar Hemingway, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra verir ilk örneklerini, ama ancak ikinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda etkili olur, Alman ede¬biyatı için artık dışaıdaki HustaHdır. Küçük öyküyü kurmaca düzyazı biçimleri arasında kısalık gözönünde tutulduğunda en çok "Novelle" yani uzun hikâye ile karşılaştırırlar. Atası Boccacio sayılan ("Deccamerone") ve özellikle kentsoylu kültürün yükselişiyle yıldızı parlayan uzun hikâye, bir "kah¬ramanı" ve duyulamış bir olayı öngörür. Edebiyat sosyolojisiyle ilgile¬nenler, küçük öyküyü proleter kültürünün filiztenmesiyle bağıntılı görürler. Sanayileşmenin ilerleyiciyle değerler değişmiştir, kahraman¬lar, büyük olaylar değil, sıradan insanlar, gündelik olaylar önem kazanır olmuştur. Küçük adamın dünya hırgürü içinde boğuşup dur¬masıdır artık hayat. Ve bu büyük karmaşa, açıkseçik nedenlere bağlanamaz, insanların nerdeyse kaderi sayılacak bir ağırlıkta yaşanır. ikinci Dünya Savaşı sonrası Almanyasmda küçük öykünün çok revaçta olmasını böyle bir yorumla açıklamak akla yatkın. Öte yandan bu tüçün bir bakıma teslimiyetçi dünya görüşü, sosyalist ülkelerde sakıncalı sayılmasına neden olmuştur. Bugün Batı edebiyatlarında küçük öykünün yıldızı sönüyor mu acaba? Evet diyen edebiyat bilimcileri var. Bakış alanımızı daha da geniş tutar ve dünya edebiyatına bakarsak nasıl bir yargıya varırız? Günümüz Türk edebiyatında küçük öykünün revaç bulması gecikmiş bir ilgi mi? Bütün bu sorular birer tartışma konusu olabilir. Ama bence edebiyatta akımlar, üslûplar, türler evrenseldir, her zaman ve her yerde az ya da çok ilgi bulur. Çağdaş içerik veya çağdaşlık esintileri, "eskimiş" sanılan türleri canlı tutmaya yeterlidir, önemli olan, yazarlık-yaratıcılık gücünün hayatiyetidir. Prof. Dr. Gürsel Aytaç



Mektup Se Kisi


Mektup Se Kisi
DOWNLOAD
Author : Prof. Dr. Gürsel Aytaç
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 1991-10-02

Mektup Se Kisi written by Prof. Dr. Gürsel Aytaç and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1991-10-02 with Letters categories.


Mektubun birincil özelliği, var oluş nedeni iletişimdir, yani haberleşme. Mektup yazan kişi, mektubunu yönelttiği, hitabettiği kimseye herşeyden önce öznel haberler verir, bir bakıma içini döker. İşte bu özellik, içini dökme, mektubu günce ve anıya yaklaştırır. Öte yandan, seyahatler insana yeni yerler, yeni insanlar görme, imkânı vererek yaşantı zenginliği sunar; insan da yaşadıklarını, uzaktaki dostuna anlatmak yoluyla, onunla paylaşmak gereğini duyduğu için gezi mektupları seyahatname edebiyatında önemli bir yer tutar. Edebiyat tarihi içinde gezi mektuplarının anlamı bugün değişmiş, gazetelerde tefrika gezi notları biçiminde tek değil bütün bir okuyucu kitlesine hitabeder olmuştur. Değerlendirme yanı ağır basan gezi mektuplarında gazeteciliğin haber iletme, rapor etme tarzı egemendir. Öznelliğin payı, mektup türünün bir gereği iken, bunun yanı sıra siyasal bilgiler, eleştiriler belirginleşir. Edebiyat tarihine geçmiş ünlü gezi mektupları vardır: Heine'nin Berlin'den ve Polonya'dan mektupları (Briefe aus Berlin), (Briefe aus Polen) Börne'nin Paris'ten mektupları (Briefe aus Paris) gibi. Bunlar bugünkü gazete temsilciliklerinin, muhabirliklerin mektuplarının öncüsü sayılmaktadır. Teknolojinin yeni imkânlar sunduğu günümüzde mektubun artık haberleşme fonksiyonundan çok şey kaybettiğini, telefon konuşmalarının mektuptan pahalı olsa da kolay, zahmetsiz oluşuyla tercih edildiği sık sık ileri sürülmektedir. Mektup yazmanın artık nostaljik bir tutumdan kaynaklandığı da, bu tezin açıklamaları arasında bulunuyor. Oysa mektubun hatıra defterini (günceyi) çağrıştıran, günceyle ortak bir özelliği vardır ki bu da kendini duyurmakla kalmayıp özelliğini bir anlık değil uzun süreli, hattâ ölümsüz kılmak isteğidir. Mektup sahibi (mektup kalem alan yazar) ister ki dile getirdiği duygu ve düşünceleri yazının kalıcılığından pay alsın. Çoğu zaman hitabettiği bir kişi, yalnızca görünürde biridir, mektup yazan, onun şahsında çok kimseye seslendiğini, gizliden gizliye de olsa bilir, ya da böyle bir istek duyar. Yani bir gazete yazı türü olan "açık mektup" özelliğinden bir şeyler vardır özel mektupda da. Bilindiği gibi açık mektup, kitlelere hitaben, onlara kendi görüşünü duyurmayı amaçlayan, "seslenen" bir yazı türüdür. Gazetelerde yer alan "okuyucu mektupları" da çoğu kez eliştiri amaçlı değerlendici ve yine "seslenici" özelliklidir.



Atat Rk N Not Defterler


Atat Rk N Not Defterler
DOWNLOAD
Author : A. Mithat İnan
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 1996-05-01

Atat Rk N Not Defterler written by A. Mithat İnan and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1996-05-01 with Atatürk, Mustafa Kemal, 1881-1938, Mustafa Kemal, Gazi, 1881-1938. - - Not defterleri categories.


Avrupa kültür ve uygarlığına temel oluşturmuş ve dünyanın kurumsallaşmış en uzun ömürlü imparatorluğu sayılan Roma'nın, cumhuriyet döneminde en yetkili devlet adamı sayılan çift konsülleri, görev sürelerinin bitiminde, uygulamalarından dolayı görevden çekildikten sonra, görevsel sorumluluk nedeniyle, bir bakıma hesap vermek zorundaydılar. Türk kültür ve uygarlığına temel oluşturmuş ve Türklük tarihinde kurumsallaşmaya olanak hazırlayan Göktürk Kağanları, hatta daha öncekiler de bir yerde Kurultay'a hesap vermek zorundaydılar. O günlerden bu yana, gerçek devlet adamları, resmen olmasa bile uygulamalarının hesabını meclislere değil de kendi halklarının yararına, dönemiyle ilgili yazılı eser bırakarak, bu geleneği dolaylı biçimde sürdüregelmişlerdir. Sezar'ın "Galya Savaşları"; Bilge ve Kültigin Kağanların, çağlara kafa tutan taşlara kazıttırarak, gelecek kuşaklara bıraktıkları "Orhun Abideleri"nden; Hitler'in "Kavgam"ına ve büyük Önder Atatürk'ün "Nutuk" adlı büyük eserine kadar uzanan tarihi süreçlemeden de anlaşılacağı gibi, bu tutum bir bakıma ulusa hesap verme, yol gösterme, ışık tutma ve ulusunun devamlılığına katkıyla, inanç vermedir. Bu eserlerde nerelerden nerelere gelindiği, nelerin yapıldığı veya bir başka deyişle nelerin yapılamadığı ve nelerin yapılması gerektiği anlatılmaktadır. Önderler bu eserleriyle, karizmalarının onlara verdiği yetenekleri sergilemekten, onlarla övünmekten çok, eserlerinin devamlılığını sağlamanın, onları ölümsüzleştirmenin yol ve yöntemlerini açıklayarak böylece gelecek kuşaklara birer belge bırakmayı amaçlamışlardır. Elbetteki bir lider sadece bu tür eserle değerlendirilip yaşatılamaz. Bu baş eserlerinin yanında, bu eserlerin oluşumunu sağlayan, baş eserlerin birikimlerine temel oluşturmuş, ayrıca lider veya önderlerin bir başka yüzünü, yaşamını ve davranışlarını yansıtan, özel defter, not, hatırat, broşür ve benzeri eserleri vardır. Çoğunlukla bu eserler kişinin yaşadığı dönemde değerlendirilmemiş, ancak çok uzun bir süre sonra raslantı veya bilinçli olarak ele alınıp işlenmiştir. Yani lider veya o kişinin çağına ve çağlar sonrasına ışık tutacak bu eserler çoğunlukla daha sonraları tanıtılıp aktarılmıştır. Çünkü tarihi bir olayın gerçekleşmesinde ve tarihte en büyük neden ve malzeme, elbetteki insandır. İşte bu tarihi olayları yaşayan, oluşturan insanlar arasında çeşitli zamanlarda sivrilmiş, lider veya önder olmuş insanlar ise, tarihin ana malzemesi ve sosyal yaşamın örnek kişisi; üzerinde konuşulan, tartışılan, yorumlar yapılan bir esas öğe; tarihin, edebiyatın, sosyolojinin ve bütün sosyal bilimlerin konuları içinde bir parça olmuşlardır. Köklü tarihi olan ve çağlara egemen olmuş bir toplumun ise, böylesine ünlü lider, devlet adamı, önder, padişah, hakan ve çeşitli alanlarda sivrilmiş kişilerinin çok olacağı gerçeğinden yol çıkıldığında, Türk Tarihi böylesine anıt kişiliklerin gerçek bir bahçesi görünümündedir. Her ulusun tarihinde olmasa bile, yer yüzünde uzun süre egemen olmuş ulusların tarihinde böylesine insanlar vardır. Ayrıca Batı tarih ve edebiyatında, onlar için anıt kişi durumunda olan büyük adamların zengin hatıraları ve not defterleri, günlükleri vb. eserlerinin çok sayıda olduğu da bir gerçektir. Bizde ise, konunun bu yönüyle durum bu noktada değildir. Anıt kişilerimiz çok olmasına rağmen, ne yazık ki yazılı eser, belge ve doküman niteliği taşıyacak olan hatıra, not defterleri, günlükler ve benzerlerine çok az sayıda rastlanmaktadır. Bunun nedenini uzun boylu aramaya gerek yoktur. Çünkü Türk ulusu, çağların gerisinden bugüne gelinceye kadar, yurt edinme, geçim sağlama ve buna dayalı olarak dünyaya egemen olma amaç ve ideali; insanlığa hizmet temel düşüncesi doğrultusunda uğraşırken, liderler ve önderler, bu yerleşik olmayan dağdağalı bir yaşayışta, doğal olarak yazılı eser vermeye zaman ayıramamışlardır. Daha kısası, hatıra ve benzeri eserleri yazma zamanı bulamamışlardır. Ancak son iki yüzyıllık tarihimizde ve edebiyatımızda üst düzey devlet adamları arasında ancak bunun birkaç örneğini görmek olanağı vardır. Büyük Reşit Paşa, Talât Paşa, Cemal Paşa, Sait Paşa, Kâmil Paşa, Ahmet İzzet Paşa gibi Osmanlı devlet üst yöneticilerinin "hâtırât"ları, Mahmut Muhtar Paşa'nın "Saray ve Ötesi", Ali Fuat Türkgeldi'nin "Görüp İşittiklerim" ve "Ricâl-i Mühimme-i Siyâsiye"si, Mustafa Kemal Atatürk'ün "Nutuk"u, İsmet İnönü'nün "Hatıralarım"ı, Celâl Bayar'ın "Ben de Yazdım"ını bu türden eserlere örnek verebiliriz.



G Ksel Mutluluk


G Ksel Mutluluk
DOWNLOAD
Author : Charles Ferdinand RAMUZ
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 1993-12-01

G Ksel Mutluluk written by Charles Ferdinand RAMUZ and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 1993-12-01 with categories.


Kentte doğmuş, kentte yaşamış, on yıldan fazla, Paris gibi bir kültür merkezinin havasını solumuş Charles Ferdinand Ramuz yapıtlarında kırsal kesim insanını, bu insanın doğayla ilişkisini verir. Ailesinin ait olduğu ve çocukluk yıllarının bir bölümünde tadına vardığı kırsal yaşam onun yapıtlarının özünü oluşturur demek de mümkündür. Dağdaki Büyük Korku Fransız İsviçresi'nin Valais yöresindeki köylülerin yaşamlarını dile getirir. Ramuz gerçekçi/dogacı yazarlara özgü bir tutumla Valais yöresinde aylarca kalmış, yaşanan öyküleri yöre insanının ağzından dinlemiş, bu insanların gelenek ve göreneklerini öğrenmiş, öğrendiklerini romanında yansıtmıştır.



Bart N Ve Havalisi Komutan Y Zba Cevat Rifat Bey In Milli M Cadele Hat Ralar


Bart N Ve Havalisi Komutan Y Zba Cevat Rifat Bey In Milli M Cadele Hat Ralar
DOWNLOAD
Author : Dr. Celil BOZKURT
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 2015-05-01

Bart N Ve Havalisi Komutan Y Zba Cevat Rifat Bey In Milli M Cadele Hat Ralar written by Dr. Celil BOZKURT and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2015-05-01 with Bartın İli (Turkey) categories.


Cevat Rifat Bey (Atilhan), Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadeleye katıldı. I. Balkan Savaşı’nda Edirne müdafaasında gösterdiği kahramanlık ve cesaret Bulgarlar tarafından bile takdir edildi ve esir tutulduğu Sofya’da kendisine “Bulgar İmtiyaz Madalyası” takdim edildi. I. Dünya Savaşı’nda Filistin-Suriye Cephesi’nde bulundu ve Mersinli Cemal Paşa’nın yaverliğini yaptı. Birinci ve İkinci Gazze savaşlarına katıldı. İkinci Gazze Meydan Savaşı’nda üç yüz elli kişilik müstakil bir müfreze ile İngiliz ordusuna yaptığı taarruzla savaşın Türkler lehine gelişmesinde büyük rol oynadı. 1916’da Yahudiler tarafından kurulan ve Filistin Cephesi’nde İngilizlere istihbarat sağlayan NİLİ adlı casusluk teşkilatını deşifre ederek çökertilmesini sağladı. Mütareke döneminde Mersinli Cemal Paşa tarafından Konya’da gerçekleştirilen Milli Mücadele faaliyetlerine katıldı. Mersinli Cemal Paşa’nın Ali Rıza Paşa hükümetinde Harbiye nazırı olmasıyla birlikte kendisinin yaverliğini üstlendi. Milli Mücadele’de Mustafa Kemal Paşa’nın tensibiyle Bartın ve Havalisi Komutanlığı’na getirildi ve Fransızlara karşı mücadele etti. Büyük Millet Meclisi’nin 5 Nisan 1925 tarihli 1. celsesinde alınan kararla kendisine 1510 Numaralı takdirname ile 11 Mart 1928 tarihli ve S17142 numaralı İstiklal Madalyası verildi. 17 Ekim 1925 tarihli dilekçesiyle ordudan yüzbaşı rütbesiyle emekli oldu.Kısa süren bir ticari hayattan sonra basın hayatına atıldı. Türk basınının en üretken isimlerinden oldu. İslam, Yahudilik ve Masonluğu konu edinen 150’ye yakın kitap ve broşürü ile yüzlerce makalesi yayımlandı. 1933 yılında Nazi Almanya’sını ziyaret etti ve Hitler’le tanıştı. 1934’te Münih’te toplanan Siyonist, Komünist ve Farmason Düşmanları Kongresi’ne katıldı. Kongrenin başkanlığını yürüttü. Siyonizm'le mücadele eden evrensel bir teşkilatın Türkiye temsilciliğini üstlendi.1940’da İstanbul’da Rami Kışlası’nda ihtiyat subayı olarak görevli bulunduğu bir sırada, Nazilerce desteklenen bir hükümet darbesi yapacağı suçlamasıyla tutuklandı. 11 aylık bir mahkûmiyetin ardından beraat etti.1948’de başlayan Arap-İsrail Savaşı’nda emekli Türk subaylarından oluşan 300 kişilik bir gönüllü birliğini Arap saflarında savaşmak üzere Filistin’e gönderdi. Filistin ulusal hareketinin kurucusu Hacı Emin el Hüseyni’nin Filistin davasında baş destekçisi oldu.1952’de Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman’ın Malatya’da vurulmasının ardından tutuklanarak cezaevine konuldu. 18 aylık bir yargılamadan sonra beraat etti.Demokratik hayatın ilk muhalefet partisi olan Milli Kalkınma Partisi’nin Nuri Demirağ ve Hüseyin Avni Ulaşla birlikte üç kurucusundan biri oldu. 1947’de Türk Muhafazakâr Partisi’ni kurdu. Necip Fazıl Kısakürek tarafından kurulan Büyük Doğu Cemiyeti’nin genel başkan yardımcılığını üstlendi. 1951’de kurduğu İslam Demokrat Partisi’yle Türkiye’de İslamcı siyasetin mimarı oldu. 1964’te Somali’nin başkenti Mogadişu’da toplanan Altıncı Dünya İslam Kongresi’ne katıldı ve kongrenin İcra Komitesi Başkanlığına getirildi. Amerikan basını tarafından “Ortadoğu’nun Hitleri” olarak tanımlandı. Yakın dönem Türk fikir hayatını derinden etkiledi. Milliyetçi ve İslamcı düşüncenin formasyonuna katkı sağladı ve sağın önemli ideologlarından birisi oldu.



Sosyoloji Yaz Lar At Ma K Lt R Nden Uzla Ma K Lt R Ne


Sosyoloji Yaz Lar At Ma K Lt R Nden Uzla Ma K Lt R Ne
DOWNLOAD
Author : Aydın Yaka
language : tr
Publisher: gündoğan yayınları
Release Date : 2015-08-01

Sosyoloji Yaz Lar At Ma K Lt R Nden Uzla Ma K Lt R Ne written by Aydın Yaka and has been published by gündoğan yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2015-08-01 with categories.


"Türkiye'de güncel sorunlarla boğuşurken, temel meseleleri ve ana doğrultuyu gözden uzak tutmamak lazım. Çünkü bugünkü sıkıntılar bu ana meselelerin türevleridir. Biz, dünyanın din, etnisite ve kültür bakımından en renkli (dolayısıyla en çatışmalı), zengin sosyal coğrafyasında kurduğumuz büyük bir imparatorluktan ulus devlet yaratma sürecine, ayrıca geri kalmışlığın oluşturduğu sosyal stres ve telaşla hızla sanayileşmek, kalkınmak, demokratikleşmek yani modernleşmek sürecine girmiş bir toplumuz. Bu sosyolojik süreçler çok problemli, zor, sancılı ve uzun soluklu süreçlerdir. Cumhuriyetin başlangıç yıllarında bu süreçlerin bu kadar belalı olduğunu ve uzun süreceğini fark ettiğimizi zannetmiyorum. Ayrıca Cumhuriyeti kuran kadrolar yeni siyasal düzeni sağlamak, yerleştirmek adına, tarihsel bakımdan sosyal zemindeki, dinsel, etnik, ekonomik ve kültürel farklılıkları görmezden gelerek sadece siyasal ve yasal reformlarla bu işin başarılabileceğini düşünmüşlerdir. Halbuki ulaşılmak istenen hedef ve dava çok büyüktür; ama burada kullanılan araçlar, yöntemler çok yetersiz kalmıştır. Bugün iç ve dış dinamiklere, gelişmelere bağlı olarak toplum (bu noktada İletişim Devrimi'nin etkilerini de hesaba katmak gerekir) demokratikleştikçe, özgürlükler ve bireyleşme arttıkça tüm eski hesaplar, defterler açılmakta, halledildiğini zannettiğimiz tarihsel, etnik, dinsel meseleler su yüzüne çıkmaktadır. Bu bölgenin özelliğinden dolayı dış sorunlar da cabası. İşte bu nedenlerle toplumları anlama, kavrama, analiz etme ve açıklama çabası olarak tarif edilebilecek olan sosyolojiye, yani sosyolojik veri ve bulgulara, yorumlara çok ihtiyacımız vardır. Sosyolojik meseleler salt hukuki, siyasal tedbirlerle, yasalarla, direktiflerle çözülemez. Ulus inşası yani sosyal ve ulusal bütünleşme öncelikle siyasal bir olgu değil, özü itibariyle ve öncelikle psikososyal ve kültürel bir olgudur. Toplumlar acı çekerek öğrenirler. Biz de büyük acılar da çeksek, uzun zaman da geçse sosyal bütünleşmeyi, demokratikleşmeyi gerçekleştireceğiz. Ancak toplumun önüne, onu tanımadan ve onun gerçekliğine aykırı düşen dayatmalar, öneriler koymak problemleri çözmek bir yana, meseleleri tümden ağırlaştırır ve işin içinden çıkılmaz hâle getirir".



Kibris D Nden Bug Ne


Kibris D Nden Bug Ne
DOWNLOAD
Author : Prof. Dr. Erol Manisalı
language : tr
Publisher: Gündoğan Yayınları
Release Date : 2003-05-01

Kibris D Nden Bug Ne written by Prof. Dr. Erol Manisalı and has been published by Gündoğan Yayınları this book supported file pdf, txt, epub, kindle and other format this book has been release on 2003-05-01 with categories.


Bu kitapta Kıbrıs konusu, eski yıllardan bugüne kadar getirilmiş ve yarına ışık tutacak değerlendirmelere yer verilmiştir. Bugün Kıbrıs'ta KKTC'nin varlığı, bölge uzmanı Dr. Andrew Mango'nun da yazdığı gibi; "İngiltere'nin İmparatorluk topraklarından geri çekilmesinden sonra, Kıbrıs'taki Türk tarihinin ve varlığımnın korunması için ortaya çıkmıştır. Adada Rumların (ve Yunanistan'ın) ne kadar hakları varsa, Kıbrıs Türklerinin (ve Türkiye'nin) de o kadar hakkı vardır. Rum Devleti ne kadar meşru ise KKTC'de o kadar meşrudur."